26 Mar 2014

Bulut gecti gozyaslari kaldi cimende*



Ve kulagimda yine Zuhal Olcay, aynalar  diyor. Ben nedense bu sesi duydugumda yazma aski ile doluyorum Istanbul’a dair. Belki de Yeditepe Istanbul yuzunden cagrisim yapiyordur, bilemedim. Cok severdim o diziyi, bir de Sasifelek Cikmazi’ni. Onda Zuhal Olcay yoktu ama…

Icimdeki huznu besliyor Zuhal Olcay’in sesi. Icimdeki huzun bazen mutlu ediyor beni, yani huzunle ozleyecek kadar sevdigim seyler oldugu icin. Istanbul’um basinda tabi bunlarin. Canim. Insan bir sehre canim der mi bilmiyorum, ama diyorum iste. Istanbul benim cocuklugum, babamin elinden tutup kiz kulesine gidisim, urkek urkek ilk defa karsiya tek basima gecisim, vapurun yan tarafina oturup. Sonra diyorum, tekrar otursam vapurun yamacina, ayaklarimi dayasam demirlere, elim ususe, bir cay/oralet alsam, elim ince belli bardakta isinsa, sonra ben, benlige dalsam. Haydarpasa gorunse, el sallasam. Uskudar’dan gecerken Harem’i gorsem, Salicak’taki evlere el sallasam. Kiz kulesi desem, bogaz desem. Istanbulum gulse, ususek beraberce, bir de sahlep icsem bol tarcinli. Ben olsam, sehrimde kalsam, kimse konusmasa biran icin, ve ben sadece kendimle basbasa kalsam. Bogaz dalgalansa, hos geldin dese bana, ve ben martilari selamlasam. Kadikoy dalgakiranda olsalar hepsi. Vapur Besiktas’a yaklassa, ve ben inmesem, geri donsem Kadikoy’e. Insem vapurdan, Akmar’a yurusem, kirtasiyelere girip icime ceksem kokularini, Kadikoy carsinin ara sokaklarindan Bahariye ye ciksam, arabalar gecerken duvarlara yapissam, firindan simit alsam elime, Bahariye’ye gelince Moda’ya cevirsem yonumu, iskeleye gitsem, sahilde dolassam, moda sokaklarinda kaybolsam. Camdan bakan teyzeye selam versem, ben olsam. Sahilde cay bahcesine oturup bir kahve icsem, sonra fincanimi kapasam, kendi falima kendim baksam, karanfil satan, muthemelen benden genc kiz, ben bakayim falina derken. Ondan fal degil de karanfil alsam, ellerim yine ususe, o urpeti beni “canli” hissettirse. Sonra Kadikoy carsiya cevirsem yolumu yine, kuruyemiscileri gorsem, leblebi kavururken. Alsam bir paket. Elimi o sicak leblebi kasesine soksam, icimin urpertisi dursa bir anligina, sadece bir anligina ama, ve ben Istanbul’u ceksem icime! Otobus duraklarina cevirsem yonumu, bir tahinli corek alsam ordaki firindan, evde yemege, lisedeyken yaptigim gibi. Eve gitsem, sahil yolundan. Annem cay demlese, ben tahinli coregi bir tabaga koysam, yesek, kesmeden. Her sarmalini kopararak elimizle. Sohbet etsek gunluk seylerden, sanki ben orda yasarmisim gibi. Dedik ya orda yasarmisim gibi diye, mutfagima girsem, kardesimi arasam, yemek yaptim, bu aksam bize gel diye. Ne buyuk bir luks bilir misin sen, insanin kardesini yemege cagirabilme ihtimalive hayat bana yemege cagirabilecek bir kardesim olmasi ile mutlu olabilmeyi ogretti, mutluyum.

Istanbul benim cocuklugum, ailem, ergenligim, uzaktaki sevgilim, ah dedigim, ah orda olsam diye ozledigim…

Bulut gecti gozyaslari kaldi cimende
Gul rengi sarap icilmez mi boyle gunde
Seher yeli eser yirtar etegini gulun
Gule baktikca cirpinir yuregi bulbulun*
Serefe!

*:Siir Hayyam’in, ben kimin sesinden severim hadi bir tahmin et bakalim.

1 yorum:

  1. Seviyorum ben de Zuhal Olcay'in sesini huxun kokar. Istanbul'u yazmak ve ozlemek guzel ama icinde yasamak ister miydim artik bilmiyorum. Tahinli corek dedin beni vurdun simdi bak :)

    YanıtlaSil