Ve kulagimda yine Zuhal Olcay, aynalar diyor. Ben nedense bu sesi duydugumda yazma
aski ile doluyorum Istanbul’a dair. Belki de Yeditepe Istanbul yuzunden
cagrisim yapiyordur, bilemedim. Cok severdim o diziyi, bir de Sasifelek
Cikmazi’ni. Onda Zuhal Olcay yoktu ama…
Icimdeki huznu besliyor Zuhal Olcay’in sesi. Icimdeki huzun
bazen mutlu ediyor beni, yani huzunle ozleyecek kadar sevdigim seyler oldugu
icin. Istanbul’um basinda tabi bunlarin. Canim. Insan bir sehre canim der mi
bilmiyorum, ama diyorum iste. Istanbul benim cocuklugum, babamin elinden tutup
kiz kulesine gidisim, urkek urkek ilk defa karsiya tek basima gecisim, vapurun
yan tarafina oturup. Sonra diyorum, tekrar otursam vapurun yamacina, ayaklarimi
dayasam demirlere, elim ususe, bir cay/oralet alsam, elim ince belli bardakta
isinsa, sonra ben, benlige dalsam. Haydarpasa gorunse, el sallasam. Uskudar’dan
gecerken Harem’i gorsem, Salicak’taki evlere el sallasam. Kiz kulesi desem,
bogaz desem. Istanbulum gulse, ususek beraberce, bir de sahlep icsem bol
tarcinli. Ben olsam, sehrimde kalsam, kimse konusmasa biran icin, ve ben sadece
kendimle basbasa kalsam. Bogaz dalgalansa, hos geldin dese bana, ve ben
martilari selamlasam. Kadikoy dalgakiranda olsalar hepsi. Vapur Besiktas’a
yaklassa, ve ben inmesem, geri donsem Kadikoy’e. Insem vapurdan, Akmar’a
yurusem, kirtasiyelere girip icime ceksem kokularini, Kadikoy carsinin ara
sokaklarindan Bahariye ye ciksam, arabalar gecerken duvarlara yapissam,
firindan simit alsam elime, Bahariye’ye gelince Moda’ya cevirsem yonumu,
iskeleye gitsem, sahilde dolassam, moda sokaklarinda kaybolsam. Camdan bakan
teyzeye selam versem, ben olsam. Sahilde cay bahcesine oturup bir kahve icsem,
sonra fincanimi kapasam, kendi falima kendim baksam, karanfil satan, muthemelen
benden genc kiz, ben bakayim falina derken. Ondan fal degil de karanfil alsam,
ellerim yine ususe, o urpeti beni “canli” hissettirse. Sonra Kadikoy carsiya
cevirsem yolumu yine, kuruyemiscileri gorsem, leblebi kavururken. Alsam bir
paket. Elimi o sicak leblebi kasesine soksam, icimin urpertisi dursa bir
anligina, sadece bir anligina ama, ve ben Istanbul’u ceksem icime! Otobus
duraklarina cevirsem yonumu, bir tahinli corek alsam ordaki firindan, evde
yemege, lisedeyken yaptigim gibi. Eve gitsem, sahil yolundan. Annem cay
demlese, ben tahinli coregi bir tabaga koysam, yesek, kesmeden. Her sarmalini
kopararak elimizle. Sohbet etsek gunluk seylerden, sanki ben orda yasarmisim
gibi. Dedik ya orda yasarmisim gibi diye, mutfagima girsem, kardesimi arasam,
yemek yaptim, bu aksam bize gel diye. Ne buyuk bir luks bilir misin sen, insanin
kardesini yemege cagirabilme ihtimalive hayat bana yemege cagirabilecek bir
kardesim olmasi ile mutlu olabilmeyi ogretti, mutluyum.
Istanbul benim cocuklugum, ailem, ergenligim, uzaktaki sevgilim,
ah dedigim, ah orda olsam diye ozledigim…
Bulut gecti
gozyaslari kaldi cimende
Gul rengi sarap
icilmez mi boyle gunde
Seher yeli eser
yirtar etegini gulun
Gule baktikca
cirpinir yuregi bulbulun*
Serefe!
*:Siir Hayyam’in, ben kimin sesinden severim hadi bir tahmin
et bakalim.
Seviyorum ben de Zuhal Olcay'in sesini huxun kokar. Istanbul'u yazmak ve ozlemek guzel ama icinde yasamak ister miydim artik bilmiyorum. Tahinli corek dedin beni vurdun simdi bak :)
YanıtlaSil